7 Eylül 2013 Cumartesi


BEN GELDİM HEYECAN…

Ne tatlı bir duygudur değil mi? Hayatımıza girdiğinde bizi alıp götüren, hayaller kurduran, tatlı tatlı gülümseten heyecan. Biraz acelecidir de sanki ,  avaz avaz “İŞTEEE…”diye bağıran bir duygu.  İnsan yerinde duramaz, kabına sığamaz, sürekli hareket halinde olası gelir, dururken bile içinde bir şeyleri hareketlendirir heyecan insanın.  Sanki bizi bize bırakmaz, alır kendi istediği yerlere götürür bir anda. Olduğumuz andan kopar onu takip etmeye başlarız, kontrolümüz çok yoktur olsun da istemeyiz zaten. Başka bir varoluş biçimidir sanki heyecan, bir dalganın üstüne binip uçmak gibi. İsteklerimizin, beklentilerimizin çok önemi kalmaz hayatımızda heyecan varken, çok kolay bir biçimde “Amannn nasılsa olur” der geçeriz ve hayata bırakırız çoğu şeyi. Nasıl olsa bizim keyfimiz yerindedir, biz de bir sıkıntı yoktur ve geri kalan şeyler de olması gerektiği gibi olur.

“Heyecan aramak” gibi bir de inancımız vardır. Hepimiz farklı şekillerde ararız heyecanı; ilişkilerde aldatma, kumar, tehlikeli sporlar. Sanki sınırımızı görmek , alabileceğimiz riski görmek cezbeder bizi, peşine takıp sürükler. Çoğu zaman riski aldığımız için kendimizi güçlü de hissederiz aslında, yapabildiğimizi görmek iyi gelir ama aynı zamanda yorucudur  bu duygu, çünkü çıta sürekli yükselir. Sonu yoktur. Yüksekten atlıyorsa bir daha ki sefere daha yüksek olsun isteriz yoksa aynı tadı vermez, bir kere aldatmışsak ve yakalanmamışsak belki bir daha denemek isteriz yakalanmadan, kumar oynamışsak ve kazanmışsak daha fazlasını isteriz kaybetmeyi de göze alarak.

Velhasıl bu kaç kovala zor bir döngü oluşturur hayatımızda. Ben bu döngünün bir yanlış inançtan kaynaklandığına inanıyorum. Heyecan aramak!! Heyecanın aranılan, bulunan bir şey olduğunu düşündüğümüz için bu kadar kendi dışımıza çıkıyoruz bence. Aramalıyım, bulmalıyım, kaçırmamalıyım. Acaba gerçekten yaşamak istediğimiz şey bu kadar çok aranmalı mı? Bu kadar çok yormalı ve bu kadar çok riske atmalı mı hayatımızı? Riske attığımız şey tam olarak ne?  Kendimize neyi ispatlamaya çalışıyoruz? Yeterince cesur olduğumuzu mu?  Cesaret ile heyecanın başa baş gitmesi bu yüzden midir? Heyecanın yakalanması gereken bir duygu olduğunu düşündüğümüzden midir?  Zor sorular elbette..

Tüm bunları neden yazıyorum? Çünkü “heyecan aramak” inancını toptan değiştirelim istiyorum. Bizi heyecanlandıracak bir şey beklemek yerine biz kendi içimizde bu duyguyu yakalayalım istiyorum. O bizi kontrol etmesin, bekletmesin, biz onu oluşturalım istiyorum.

Bir yazı yazalım mesela, ne ile ilgili olduğu önemli değil. Ama öyle bir yazalım ki  okuyan herkese dokunacağına, etkileyeceğine inanalım.

Konuştuğumuz kişilerin  gözlerine bakalım  mesela öyle bi  bakalım  ki dünyadaki tek kişi onlarmış  gibi hissettirelim.

Hayatımızda bir şey değiştirelim mesela  öyle bir değiştirelim ki bir daha hiç geri dönüşü olmasın.

Balkona çıkıp nefes alalım mesela öyle bir alalım ki tüm bedenimiz tek bir nefesle dolsun

Bir bebeği sevelim örneğin öyle bir sevelim ki tüm şevkatimiz ona aksın..

Neden olmasın? Çıkalım heyecanın karşısına “Ben geldim, hadi “ diyelim. Biz onun elinden tutup bir yerlere götürelim, biraz da biz uçuralım onu. O bize sitem etsin “nerde kaldın, çok beklettin” diye, o bizim için hayaller kursun, o bizi beklesin hayatının renklenmesi için. Biraz da o heyecanlansın bizim içinJ

 

 

6 Eylül 2013 Cuma


GELECEKTE Kİ BEN

Zaman fark etmediğimiz ama aslında belki de gözümüzün önünde yaşanan bir gizem. Bazen fotoğraflara baktığımızda “su gibi geçmiş” dediğimiz nasıl geçtiği hakkında en ufak bir fikrimizin olmadığı, elle tutulmaz gözle görülmez, hatta bu açıdan bazen bana tanrısal bile gelen garip bir kavram.

Geçmişimizi düşündüğümüzde çoğu zaman o yaşananları biz yaşamışız gibi hissetmeyiz, onları yaşayan başka birisi gibi gelir. Kim bilir belki de öyledir. Çünkü zamanla insan değişiyor gelişiyor, zaman insana karıştıkça insanı, insan da zamana karıştıkça zamanı değiştiriyor. Sanki  karşılıklı bir alışveriş içinde bu sistem. Ve bir açıdan baktığımızda belki de gerçekten geçmişte yaşadıklarımızı yaşayan biz değiliz. Sonuçta bugünkü bilincimizle bugünkü aklımızla yaşamadık. Kim 4 yaşındaki halimizin tam olarak biz olduğunu iddia edebilir ki?  Elbette içimizde bir yerlerde o dört yaş durur ama sonuçta biz o değiliz, o da biz değil. Enteresan bir denklem gibi gelir bu bana.

Buradan çıkıp bazen gelecekte bir yerlerde gerçekten bir başka ben olduğunu hayal ederim bazen. Delice mi?  Tamamıyla .  Ama ilginç de aynı zamanda. Bu öyle bir ben ki şu anımı görebiliyor ve enteresan da bir bağ var aramızda. Şöyle ki; ben onu şu an  nasıl tasarlıyorsam o da öyle bir rol oynuyor bana zaman içinde. Mesela ben geleceğime bakıp mutsuz, başarısız bir ben düşündüğüm zaman hemen hissedebiliyorum bunu. Ve kareler geçiyor gözümün önünden, yalnızım, mutsuzum, elimde bir sigara oturmuş balkondan aşağıdakilere bakıyorum boş boş. Hayatımı düşünüyorum ne çabuk geçti diye, içten içe de hayıflanıyorum keşke şöyle olsaydı keşke böyle olsaydı diyerekten. Keşkelerim  ve yaşanmamışlıklarım çok fazla. Yaşlı görünüyorum ve hiç memnun değilim. Bir an önce bitsin istiyorum her şey artık yaşamak istediğim çok fazla şey kalmamış.

Bir ihtimal mi böyle bir gelecek? Evet , olası. Tabi olası olan bir başka geleceğim daha var. Burada da gelecekteki ben devreye giriyor ve değiştiriyor sahneyi. Yine benim, yaşlanmışım ama çok bilge bir halim var. Doğanın içindeyim, mutlu bir şekilde yürüyorum. Hayatı yaşamayı ve keyif almayı öğrenmişim. Gök yüzü anlamlı, kuş sesleri cıvıl cıvıl. Yaşamak istediklerimi yaşamışım ve iyi ki de yaşamışım diyorum kendime. Son dönemlerime yaklaşıyorum evet ama bir korku ve telaş yok. Huzurluyum. Sakinim. Hayatım sevdiğim insanlar ve kendime kattığım anlamlarla dolu. Hemen hemen hiç boşluk yok.

İşte böyle garip bir oyun bu, benim ve gelecekteki benin oynadığı. Zamanlar arası bir oyun oynuyoruz onunla. Neyi tasarlıyorsam bana gösteriyor ve “Bak böyle böyle olacağız seçim senin” diyor.

Gerçekten de tasarladığımız şeyleri yaşıyoruz.

Hiç gelecekte bir siz daha yaratmayı geçirdiniz mi aklınızdan? Delice mi? Tamamıyla. Ama bir deneyin hadi. Gelecekte bir siz yaratın kendinize ve nasıl olduğunuzu hayal edin.  Nerdesiniz? Kaç yaşındasınız? Nasıl görünüyorsunuz? Hangi duygular içindesiniz? Neler yaşamışsınız? Neleri başarmışsınız? Hangi engellerde takılıp hangilerini aşmışsınız? Kaç kere aşık olmuşsunuz? Hayatınızdan ne kadar memnunsunuz? 

Yarattığınız bu sizin, bir fotoğrafını çekin aklınızda ve yerleştirin önemli bir köşesine.. Kim bilir belki bir gün o fotoğrafa bakıp gülümser ve bu yazıyı okuduğunuz anı hatırlasınız, geleceğinizi şekillendirmeye karar verdiğiniz gelecekteki sizi yarattığınız anı.

Gelecekteki siz i en güzel biçimde görebilmeniz dileği ile..